John Maynard Keynes, bundan yaklaşık 75 yıl önce bir öngörüde bulunmuş ve torununun yaşayacağı gelecek zamanda, çalışma sürelerinin günlük 3 saate kadar düşeceğini ileri sürmüştü. Gerçekten de, her ne kadar tüm çalışanlar için günlük 3 saatlik çalışma süreleri söz konusu olmasa da, sayıları hızla artan geniş bir çalışan grup açısından çalışma saatleri giderek azalmaya, çalışma şekilleri değişmeye başlamıştır.
Küreselleşme süreciyle birlikte, 1970 ve 80'li yıllardan itibaren, her alanda olduğu gibi çalışma yaşamında da büyük değişimler yaşanmaya başlamıştır. Bu değişimin bir boyutu da, iş piyasalarının esneklik kavramı ve uygulamalarıyla tanışmasıdır. Esnek iş piyasaları, daha fazla işin yaratılmasına olanak sağlamış, özellikle kadınlar başta olmak üzere, birçok kişi için esnek işlerin yaygınlaşmasına yol açmıştır.
Çalışma sürelerinde esneklik kavramının ortaya çıkış nedeni, teknolojide ve üretim süreçlerinde ortaya çıkan gelişmelere uyum sağlamak, işletmelerin rekabet güçlerini korumak ve artırmak, işçiye çalışma zamanı üzerinde düzenleme fırsatı tanımak, işsizliğin azaltılmasına katkıda bulunmak ve istihdamı artırmak olarak özetlenebilir. Esneklik ve esnek çalışmanın, endüstri ilişkilerinin üç tarafı olan işçi-işveren-devlet üçlüsü açısından ifade ettiği anlamı, birer cümleyle ifade etmek mümkündür.
Esneklik ve esnek çalışma, işverenler (işletmeler) için "rekabet edebilirlik", işçiler için "iş-yaşam dengesi", devlet için ise "işsizlikle mücadelede ciddi bir önlem" olarak özetlenebilir.
Esasen bir alan araştırmasına dayalı olarak gerçekleştirilen bu çalışmada, şu sorulara cevap aranmıştır: Türkiye'de esnek çalışma ne derece yaygınlaşmıştır? Ülkemizde esnek çalışmanın en çok hangi türleri tercih edilmektedir? İşgücü piyasamız (işletmeler, çalışanlar, yasalar ve kurumlar) esnek çalışmaya uygun mudur? Esnek çalışma, ulusal ekonominin ve işletmelerin rekabet güçlerinin artırılmasına ne oranda katkıda bulunmaktadır? Esnek çalışma, iş-yaşam dengesinin sağlanmasına, istihdamın artırılması ve işsizliğin azaltılmasına ne kadar katkıda bulunmaktadır? Yasada düzenlenen esnek çalışma ile ilgili düzenlemeler, gerçekten de ekonominin, işletmelerin ve çalışanların gereksinimlerine cevap verebilmekte midir? AB 'ye üyelik süreci, esnekliği ne yönde etkilemektedir? Esnek çalışmanın ne gibi avantajları ve dezavantajları vardır? Esnek çalışma çalışanların mı, yoksa işverenlerin mi daha çok yararınadır? Tam gün çalışanlar ile esnek çalışanlar arasında ne gibi farklar vardır? Hangi grup çalışanlar esnek çalışmaya daha yatkındır? Çalışanları ve işletmeleri esnek çalışmaya yönelten nedenler nelerdir? Esnek çalışma ile işgücü performansı ve verimliliği arasında ne gibi bir ilişki vardır? vb. İşte, esnek çalışmanın ülke ekonomisine, işletmelere ve çalışanlara getirdiği yarar ve sakıncaları tespit edebilmek ve etkinlik düzeyini belirleyebilmek için bu ve benzeri sorulara cevap vermek gerekmektedir.
Bu araştırmada, hem literatür taraması yoluyla, hem de özellikle İTO üyesi KOBİ'ler arasında gerçekleştirilen esnek çalışma araştırması yoluyla yukarıdaki sorular elden geldiğince cevaplandırmaya çalışılmaktadır.
Araştırma bulguları ortaya koymaktadır ki, dünyada çalışma yaşamında 1970'li yıllardan itibaren başarıyla uygulanan esneklik, ne yazık ki çeşitli nedenlerden dolayı, ülkemizde işletmelerden ve çalışan kesimden yeteri ilgiyi görmemiştir. Araştırmadan elde edilen verilere göre, bugün itibariyle tüm esnek çalışma türleri dikkate alındığında dahi, toplam esnek çalışma oranı % 11 'ler düzeyinde seyretmektedir. Bu oran, gelişmiş ülkelerin esnek çalışma oranlarıyla karşılaştırıldığında oldukça düşük kalmaktadır. Birçok ülkede yalnızca tek bir esnek çalışma türü dahi (kısa süreli çalışma) bu oranın çok daha üzerinde olabilmektedir.
Belirtmek gerekir ki, ülkemizde esneklik konusu teorik boyutu açısından bakir bir alan değildir, yıllar boyunca bu konuda çok çeşitli çalışmalar gerçekleştirilmiş, kitaplar, tezler, makaleler hazırlanmış, konu birçok açıdan ele alınmıştır. Ancak, ülkemizde esnekliğin de aralarında olduğu birçok konuda istatistiki veri eksikliği söz konusudur. Ne yazık ki, ülkemizde esnek çalışmanın ulaştığı boyutları somut bir şekilde ve belirli aralıklarla düzenli olarak ölçen ulusal bir veri toplama sistemimiz yoktur. TÜİK ve diğer resmi kurumlar tarafından gerçekleştirilen araştırmalarda, Türkiye çapında ve sektörel düzeyde esnek çalışma uygulayan işletmeleri ve esnek çalışma biçimleriyle istihdam edilen çalışanları belirlemeyi amaçlayan sorular (işletmelerde çalışanların hangi iş sözleşmesi türü ve hangi çalışma biçimiyle, günde/haftada kaç saat çalıştığı vb.) sorulmamaktadır.
Dolayısıyla, günümüzde Türkiye'de esnek çalışmanın ulaştığı boyuta ilişkin bilgi, genel olarak somut olmayan gözlemler ve tahminler ile ülkeyi temsil kabiliyeti yetersiz az sayıdaki alan araştırmalarına dayanmaktadır. Aslında, bir kaç yıl öncesine kadar, Türkiye'de esneklik ve esnek çalışmanın ulaştığı boyutlar üzerine hiç alan araştırması yapılmamıştır. Ancak bir kaç yıldır bu konuda kapsam bakımından fazla geniş olmayan bazı araştırmalar gerçekleştirilebilmiştir.
Bu kitabın, esneklik ya da esnek çalışma ile ilgili tüm konuları içerdiği ve de esnek çalışma ile ilgili tüm sorulara cevap aradığı söylenemez. Ancak, özellikle gerçekleştirdiği alan araştırması ve esnek çalışma üzerine yaptığı literatür incelemesi yoluyla esnek çalışma hakkında bilgi sahibi olmak ve esnek çalışmanın ülkemizde ulaştığı boyut hakkında bir fikir edinmek isteyenlere, araştırmacılara, öğretim üyelerine, lisans ve lisansüstü öğrencilere, işverenlere, çalışanlara ve örgütlerine, politikacılara vb. kesimlere faydası olacağı inancındayız.
Kitap 3 bölümden oluşmuştur. Çalışmanın Giriş, Sonuç ve Üçüncü Bölümü ile kitabın baskıya hazırlanması İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Süleyman Özdemir (İktisat Fakültesi, ÇEEİ Bölümü) tarafından; Birinci ve İkinci Bölümleri ise Marmara Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Zeki Parlak (İİBF, ÇEEİ Bölümü) tarafından gerçekleştirilmiştir. Yazarların kitaba katkısı, yalnızca kendi bölümleri ile sınırlı kalmamış, herbir yazar bir diğerinin hazırladığı bölümlere de katkıda bulunmuştur.
Bu çalışmanın yayınlanabilmesi, İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu'nun değerleri üyeleri, Genel Başkan Sayın Dr. Murat YALÇINTAŞ ve Genel Sekreter Sayın Dr. Cengiz ERSUN'un destekleri ile mümkün olabilmiştir. Kendilerine ve KOBİ Araştırma ve Geliştirme Şubesi ile İstatistik Şubesi 'nden emeği geçenlere gösterdikleri ilgi ve çalışmaya verdikleri destekten dolayı teşekkürlerimizi sunarız.
Bu çalışmada, anket yolu ile elde edilen ham verilerin SPSS ortamına aktarılmasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim elemanlarından Arş. Gör. Şenol Kurt, Arş. Gör. Levent Şahin ve Okutman Ahmet Naim Çiçekler'in önemli yardımları olmuştur. Araştırmanın başlangıcındaki yardımlarından dolayı kendilerine çok teşekkür ediyoruz.
Bu çalışmanın, ülkemiz bilim yaşamına yeni boyutlar getirmesi ve çalışma yaşamına az da olsa bir katkısının bulunması en içten dileğimizdir.
Prof. Dr. Süleyman ÖZDEMİR
Ocak 2011