Celal DOĞAN: "Bizim Belediyecilik Anlayışımız, Türkiye'nin Tüm Sathının ve Ülkenin Her santiminin yerel yönetim kapsamına alınmasını öngörür."
Sosyal politikanın önemli bir aktörü olarak yerel idarelerin misyon ve konumunun nerede ve hangi noktada olması gerektiğini düşünüyorsunuz? (Planlama ve sosyal belediyecilik açısından.)
Türkiye'nin yönetim tarihi cumhuriyet öncesi dönemlere dayanır. Modern anlamda ilk belediyecilik anlayışı "istanbul Şehremaneti" adıyla 1854 yılında çıkartılan bir yasayla başlamıştır. 1930 yılında kapsamlı ve kurumlarıyla birlikte, bizim yerel yönetim anlayışımızın da temelini oluşturan 1 580 sayılı yasa çıkartılmıştır. 1984 yılında çıkartılan 3030 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ile Türkiye ilk defa büyükşehir belediyeciliği ile tanışmıştır. 2005 yılında çıkartılan 5393 sayılı yasayla büyükşehir belediyelerinin sınırlarını genişleten, kısmen kırsal kesime doğru uzanan bir anlayışla, yeni bir yasa düzenlenmiştir. Bu yasaların tümü, kentleşme süreciyle bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de şehirlerde yoğunlaşan nüfusun fizikî ve sosyal ihtiyaçlarını karşılama ve problemlerini çözme amacı taşımaktadır.
Türkiye'de hâlen nüfusumuzun %36'sı kırsal kesimde yaşamaktadır. Kırsal kesimin temel yaşam ihtiyaçları (yol ve su gibi hizmetler) hâlen özel idareler tarafından karşılanmaktadır. Türkiye'de yaşam her geçen gün kentlerde yoğunlaşmaya doğru gitmektedir ve gidecektir. Ülkemizde de ileriki tarihlerde kırsal kesimlerdeki nüfus % 10-% 15 civarında kalacaktır. Bu nedenle kentler daha büyük nüfus yoğunluklarına hazırlanmalı ve ona göre planlanmalıdır. Kent yönetiminin idarecileri kentlerdeki insanların doğum ve ölüm sürecindeki tüm gereksinmeleri karşılayacak bir anlayışa sahip olmalıdır.
Yerel idareler (belediyeler) altyapı ve bilinç (istek) açısından yerel sosyal politika uygulamalına hazır mı? Bu açıdan bakıldığında sosyal belediyeciliğin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Evet ya da hayır diye yanıtlanacak bir soru değildir. Bilindiği gibi Türkiye'de 3000'den fazla belediye vardır. Bu belediyelerin tecrübelerine bakılınca, politikaların uygulanmasında ciddi sorun olmayacaktır ancak bunların yerine getirilmesindeki birinci şart kaynak tedarikidir.
Diğer taraftan, yerel yönetimler, hizmeti bizzat kendisi yapmaya değil, hizmetin yapılmasını koordine edecek zihniyete yönelmelidirler. Hizmeti bizzat yapan değil, yaptıran konumuna gelmelidirler.
Etkili yerel sosyal politikanın oluşturulabilmesi için yetkili yerel aktörlere (Belediye, İl Özel İdaresi, STK'lar, Valiliğin uhdesinde olan sosyal kurumlar; SHÇEK İl Müdürlüğü; İl Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı vs.) ne gibi görevler düşmektedir? Aralarındaki iş birliği nasıl sağlanmalıdır?
Bizim anlayışımıza göre, yerel yönetim politikalarının uygulanmasında devletve merkezîhükûmetin belirlediği temel politikaların sınırları içinde kalma koşuluyla yerel devlet yöneticileri bu işten ellerini çekmelidirler. Bu hizmetler yerel yönetimlerle birlikte sivil toplum örgütleri ve gönüllü kuruluşların, insiyatifi altında yönetilmelidir.
Belediyeler Kanunu'ndaki son değişiklikler ve İl Özel İdaresi'nin yapısındaki yapısal oluşumlar, yerel yönetimlere sosyal politika bağlamında ne gibi imkânlar sunmaktadır?
Belediye kanunundaki son değişiklikle il Özel idaresi'nin yetki ve hizmet alanlarını genişleten anlayış bir geçiş dönemi olarak görülmektedir. Bu geçiş döneminin varlığı, yerel yönetim yöneticilerine merkezî hükümetlerin ve devletin güvensizliğinin devam etmesi anlamına gelmektedir. Türkiye'de özellikle Güneydoğu Anadolu'daki etnik yapının Kürt kökenli vatandaşlarımızdan oluşması, yasanın bu şekilde düzenlenmesine neden olmaktadır.
Olması gereken ise; yerel hizmetlerin seçilmişlere bırakılmasıdır. Avrupa'nın gelişmiş ülkeleri 1954 yerel şartıyla bu sorunu aşmışlardır. Bizde, devletin valisinin ve devlet memurlarının bu hizmetleri icra ederken, devleti daha iyi koruyacakları varsayımı hâkimdir. Hizmetin verimliliği ve objektifliği göz ardı edilmektedir. Devletin memuru amirini, valisi bakanını mutlu etmeye çalışır. Hele valiler hükûmet memuru hâline gelmişse, merkezdeki partizanlık anlayışı valiler eliyle yerine getirilmiş olur. Hâlbuki seçimle gelenler eninde sonunda seçmene muhtaçtırlar. Partizanlık yapsalar dahi diğer seçmenleri görmezlikten gelemezler. Sadece kendi partilerini değil, diğer seçmenleri de mutlu etmek zorundadırlar. Seçimle gelenin mutlu edeceği tek kişi değil, halk yığınlarıdır. Atanmışların mutlu edecekleri ise onu atayan amir ve siyasi erktir.
Bizim belediyecilik anlayışımız, Türkiye'nin tüm sathının ve ülkenin her santimininin yerel yönetim kapsamına alınmasını öngörür. Osmanlı ve Cumhuriyet dahil, hiçbir kentte şehir planlamacısının istihdam edildiğini görmedim. Bu devlet kalıcı, sınırları belli, toprağı belli. Ama nüfus durmuyor. Peki coğrafyamızı uzmansız nasıl planlayacağız? Anlayışımız odur ki, her köy ve her mezra dahil, bir yerel yönetim birimine bağlanmalıdır ve bu coğrafya yerel yönetimler tarafından planlanmalıdır. Köy birimleri belediye kapsamına alınmalı, muhtarlıklar belediye irtibat birimi hâline getirilmelidir.
Başlıca sosyal belediyecilik uygulamalarınız nelerdir? Sosyal belediyecilik uygulamaları açısından orta ve uzun ölçekli planlamalarınız mevcut mudur? Proje uygulamalarında gördüğünüz engel var mı, varsa nedir?
Sosyal belediyeciliğin yapılabilmesi, Türkiye'de yerelleşme anlayışının eksiksiz uygulanmasına bağlı. Merkezî anlayış, Türkiye'de iç ve dış güvenlik, eğitim, adliye, dış politika gibi ülkenin temel meselelerinin dışındaki sorunlarının çözümünü yerel yönetimlere bırakmadıkça, çağdaş bir belediyecilik icra etmek mümkün değildir. Yerel yöneticiler temel altyapı hizmetleri yanında sosyal yaşamın her tür sorununu çözecek yetki ve donanıma sahip olmalıdırlar.
Yerel yöneticiler kentlerinin bu ihtiyaçları yanında kentlerinin ekonomik ve sosyal refahını da yükseltmek zorundadır. Bunun için kentlerini yatırım merkezi hâline gelecek şekilde düzenlemeleri gerekir. Bunu yaparlarken bütün bu yükleri taşımanın yanında vergi alabilme yetkisine sahip olmalıdırlar. Anayasamız buna müsaade etmemektedir. Kentlerin ekonomik ve sosyal gelişimleri ve refahı yatırımlarla mümkün olur. Bu yatırımların altyapısını yapabilmek için de yerel yöneticilerin merkezî kaynakların yanında, yerel kaynakları harekete geçirecek yetkiye yani yerel vergi koyma yetkisine sahip olmaları gerekir.
Hele yerel yönetim hizmetlerinin bir kısmının valiliklere devrinden, bu yasayla sosyal etkinlik sağlanacağını düşünmek nafiledir. Çünkü yasa daha önce merkezî hükümete bağlı kurumların yaptığı hizmetlerin ötesinde yeni bir hizmet yapmalarını, daha doğrusu yeni bir hizmet türü üretmelerini, sağlamamıştır.
Bütün bu söylediklerimizin yerine getirilmesinde, belediye gelirleri en önemli faktördür. Bu nedenle belediyeler yapacakları hizmetlerin kaynağını, merkezî idarenin ayırdığı payların dışında, hizmeti alacak halkın da katkısını sağlayacak vergi alma yetkisine de sahip olmalıdırlar. Bu nedenle belediye başkanları seçime girdiklerinde, ne gibi projeleri yapacaklarını önceden kamuoyuna açıklamalıdırlar. Bu projelerin maliyetini toplum bilmelidir. Halk da bu projelerin yapılmasına verecekleri katkılarla destek olup olmayacaklarını kullanacakları oylarla belirleyecektir. Bu şekilde, hizmet isteyen halkın ne kadar fedakarlığa katlanacağı da anlaşılmış olur. Bu katılımlar hem şeffaflığı hem de verimliliği sağlayacağı gibi yerel halkın takipçiliğini de sağlayacaktır.
Çağdaş bir yerel anlayış demokrasinin gelişmesini sağlar. Hizmetlerin daha çabuk, daha ucuz ve daha verimli olması sonucunu doğurur. Yerelleşme anlayışı öncelikle yerel insan gücünün daha etkin yönetime katılmasını sağlar. Bu deneyimler aynı zamanda ülke yönetiminde daha etkin olacak siyasî kadroların oluşmasını da sağlar. inanıyoruz ki; çağdaş demokrasinin yolu yerelleşmekten geçer.
Celal DOĞAN
Gaziantep Belediye Eski Başkanı