Anayasa ve Sosyal Devlet

Anayasalar devletin temel yapısını, işleyişini ve kurumlarını düzenleyen hukuk metinleridir. Bu metinlerde, düzenleme şekli ve tercihler bakımından, bir temel yaklaşım, tabiri caizse bir felsefe tespit etmek mümkün olduğu gibi, pek çok sosyal ve siyasal konuda belli tercihi gösteren açık düzenlemeler de görülmektedir. Bir devletin temel siyasal ve sosyal konulara yaklaşımını dikkatli bir göz anayasalarda takip edebilir.

Özellikle, "anayasacılık" hareketini önemseyen, anayasalar ile ülke sorunlarını çözebileceğini düşünen Türkiye gibi devletlerde, anayasaların izah ve çözüm gücüne daha fazla inanıldığı için, metin bir temel yaklaşım kitabına dönüşmektedir. (Soysal,i 987:7-23)

Sosyal devlet anlayışıyla ilişkili düzenlemeler, XIX. Yüzyıl ortalarında anayasal belgelerde yer almaya başlamıştır. insan haklarına ilişkin birinci kuşak belgelerdeki anlayış, insanın temel hakları bakımından devlete ve topluma karşı korunmasından ibarettir. Zaman içinde bunun yeterli olmadığı, bu temel hakların gerçek anlamda sağlanabilmesi bakımından da devlete ve topluma imkan hazırlayıcı görevler yüklemek gerektiği düşünülmüştür. Sosyalist fikir ve hareketlerin de etkisiyle, liberal devlet anlayışında bir dönüşüm yaşanmıştır. Sosyal devlet, Anayasa Mahkemesi kararlarında da algılandığı şekliyle, sosyal adalet ve sosyal güvenliği sağlamak ve herkes için insan haysiyetine yaraşır asgari bir hayat düzeyini gerçekleştirmekle yükümlü devlet olarak
tanımlanabilir (Özbudun,i995:i02).

Ülkemizde hazırlanan anayasalarda sosyal devlet kavramı ilk olarak 1961'de görülmektedir. Bu çalışmada bir tarihi akış içinde, sosyal devlet kavramının ve anlayışının anayasal belgelerde düzenlenişini ana hatlarıyla görmeye çalışacağız. Anayasayı yorumlama "tekerine sahip Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına da zaman zaman atıflar yapmak suretiyle, yürürlükteki anayasada yer alan sosyal devlet anlayışını yansıtmaya çalışacağız.

I. Anayasalarda Sosyal Devlet Anlayışının Düzenlenişi - Tarihi Gelişim

A. Cumhuriyet Öncesi Dönem

1876 Anayasası'nda sosyal devlet anlayışıyla ilgili bir düzenleme yoktur. Böyle bir ifadeyi garip karşılamamak gerekir; zira Osmanlı devlet adamları ve aydınları o dönemlerde de Batı'daki gelişmeleri çok yakından takip etmektedirler. Daha sonraki yıllarda yapılan anayasa değişikliklerinde de konuya dair bir düzenleme eklenmemiştir.
Hukuki düzenlemelere yansımamakla birlikte, dönemin siyaset ve fikir adamları arasında sosyal devlet fikrinin çeşitli şekillerde dile getirildiği görülmektedir. 1920'de kurulan Büyük Millet Meclisi'nde de, çeşitli kanun değişiklikleri görüşülürken sosyal siyasete ve ekonomik kontrol tedbirlerine dair fikirlerin ileri sürüldüğünü görmekteyiz. Meclis'in açılışından yaklaşık iki ay kadar sonra yayınlanan "Halkçılık Beyannamesi"nde, yoksulluk sebepleri, sosyal kardeşlik ve yardımlaşma önerileri, yeni ekonomik ve sosyal yapı ve kurumlar meydana getirme niyetleri ortaya konulmaktadır. (Tunaya,ı 982:129-130). Ancak bir kanun hükmü olarak bu hususların, 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda düzenlenmediğini belirtmeliyiz.

B. 1921 ve 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunları

1921 'de hazırlanan "anayasa", tam anlamıyla kapsayıcı bir düzenleme yapmak üzere düşünülmemiştir. Anayasa hukukçuları arasında tartışılır olsa da, bu hukuk metninin, 1876 Kanun- ı Esasisi'ni tamamlamak üzere düzenlenmiş bir metin olduğunu belirtmek gerekir. Bu bakımdan, temel haklarla ilgili ayrıntılı düzenlemeler içermemektedir.

1924 Anayasası ise, 1876 ve 1921 düzenlemelerini birleştirerek tek metin haline getirmiştir. Anayasa'nın 5. faslında 20 madde içinde özgürlükler toplanmıştır. Türklerin Hukuk-ı Ammesi başlıklı bu bölümdeki düzenlemeler, 1789'la ortaya çıkan hürriyet anlayışını yansıtmakta, sosyal devlet anlayışıyla ilgili gelişmelerden uzak görünmektedir.

Bununla birlikte, 1924 Anayasası'nın 70. maddesinde çalışma hakkına yer verildiğini görüyoruz; "çalışma Türklerin tabii haklarındandır" denilmiştir. 79. maddede, çalışma hakkının sınırlarının kanunlarla belirleneceği belirtilmekte, 73. maddede ise, angaryanın yasak olduğu ifade edilmektedir (Özçelik,1982:92-93).

1924 Anayasası'nın yürürlükte bulunduğu 1960 yılına kadar, anayasada ayrıca bir düzenleme yapılmamakla beraber kanun düzenlemeleriyle bazı sosyal hakların kabul edildiği görülmektedir. 1920 yılında kömür madeni işçilerine tanınan haklar, 1936 tarihli İş Kanunuyla getirilen iş kazaları, meslek hastalıkları ve analık sigortasıyla ilgili haklar, 1953 yılında tanınan konut yaptırma, 1954 yılında getirilen öğle dinlenmesi hakları bu cümleden sayılabilir.

1924 Anayasası'nın yürürlükte bulunduğu 1960 yılına kadar, anayasada ayrıca bir düzenleme
yapılmamakla beraber kanun düzenlemeleriyle bazı sosyal hakların kabul edildiği görülmektedir.
 
1982 Anayasası'nın 2. maddesinde de, önceki anayasada olduğu gibi "sosyal bir hukuk devleti" ifadesi kullanılmaktadır. 5. maddede ise "sosyal hukuk devleti" ibaresi tercih edilmiştir. "Sosyal hukuk" diye ayrı bir kavram bilinmediğine göre, bu ikinci kullanımın zuhulen olduğu düşünülmelidir.

Uluslararası anlaşmalar yoluyla da bazı hukuki düzenlemelerin Türk hukuk sistemine dahil edildiğini belirtmek gerekir.

C. 1961 Anayasası

1961 Anayasası ile sosyal devlet kavramının Anayasaya girdiğini görmekteyiz. Anayasa'nın başlangıç kısmında, insan hak ve hürriyetlerini, milli dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı mümkün kılacak demokratik hukuk devletinin bütün hukuki ve sosyal temelleriyle kurulmasının amaçlandığına dair ifadeler dikkati çekmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde, "Türkiye Cumhuriyetinin başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olduğu ifade edilmiştir. Sosyal devlet kavramını ilk kez dile getirdiği için önemli olan bu maddenin gerekçesine değinmek gerekir. Buna göre, sosyal devlet, fertlere yalnız klasik hürriyetleri sağlamakla yetinmeyip, aynı zamanda onların insana gibi yaşamaları için zaruri olan maddi ihtiyaçlarını karşılamalarını da kendisine vazife edinen devlettir. Modern anayasa, asgari geçim şartlarından, sıhhi bakımdan, öğrenim imkânlarından ve hele barınacağı konuttan yoksun bir kişinin gerçek anlamda hür olamayacağını kabul eden zamanımızın hukuk ve siyaset ilmine ve devlet görüşüne uygun olarak fertlere ve vatandaşlara sosyal bir takım haklar tanımak zorundadır. Her sınıf halk tabakaları için refah sağlamayı kendisine vazife edinen zamanımızın devleti, iktisaden zayıf olan kişileri, bilhassa iş bu bakımdan başkalarına tabi olan işçi ve müstahdemleri, her türlü dar gelirlileri ve yoksul kimseleri himaye edecektir. Bu suretle, hem insan şahsiyetine hürmet etmek vazifesini yerine getirecek, klasik hürriyetlerin gerçeklerle alay edercesine bir mahiyet almasına mani olacak, hem de çalışan geniş halk tabakalarının refaha kavuşması sayesinde toplum hayatı için daha verimli olmaları hedefine de ulaşacaktır.(Göze,1980:190)

Anayasanın hazırlık çalışmaları sırasında, daha sonra 2. madde olarak kabul edilen düzenleme, öntasarıda "Türkiye demokratik, sosyal ve laik bir cumhuriyettir" şeklinde yazılmıştır. Daha sonra Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu'nun hazırladığı metinde "Türkiye Cumhuriyeti demokratik ve laiktir, insan hak ve hürriyetlerine, çalışma ve sosyal adalet ilkelerine dayanır" şeklinde düzenlenmiştir. Son hali Meclis'te yapılan
değişikliklerle ortaya çıkmıştır (Tunaya,1975:722-723).

Sosyal devlet anlayışına dayanan düzenlemeler bundan ibaret değildir, anayasanın bütününe yansıyan bir anlayıştan söz etmek daha doğru olacaktır. 10. maddenin ikinci fıkrasında, "devlet kişinin temel hak ve hürriyetlerini fert huzur, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşamayacak surette sınırlayan siyasi, iktisadi ve sosyal bütün engelleri kaldırıp insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlar" denilmek suretiyle, sosyal devlet anlayışının temel hak ve hürriyetlerin gerçekleştirilmesi bakımından bir zemin olarak tasavvur edildiği gösterilmektedir. (Akad,1992:50-53).
1961 Anayasası'nda sosyal haklarla ilgili müstakil düzenlemeler de mevcuttur. Bunları çok kısa zikretmek gerekir. Ailenin korunması, mülkiyet hakkı, çalışma hakkı, sendika kurma hakkı, toplu sözleşme ve grev hakkı, sosyal güvenlik hakkı ve planlama ile ilgili düzenlemeler 1961 Anayasası'nın getirdiği yeniliklerdir.

II. Yürürlükteki Anayasa ve Sosyal Devlet Anlayışı

1 982 Anayasası'nın 2. maddesinde de, önceki anayasada olduğu gibi "sosyal bir hukuk devleti" ifadesi kullanılmaktadır. 5. maddede ise "sosyal hukuk devleti" ibaresi tercih edilmiştir. "Sosyal hukuk" diye ayrı bir kavram bilinmediğine göre, bu ikinci kullanımın zuhulen olduğu düşünülmelidir.

Sosyal devlet anlayışı ilke olarak anayasanın ilk maddelerinde ifade edilmiş olmakla beraber, içinin nasıl doldurulduğunun, sosyal devlet olma vasfının hangi surette kazanıldığının diğer maddelerde, özellikle "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" bölümündeki düzenlemelerde izlenmesi gerekir.

Anayasadaki Temel Haklar ve Ödevler kısmının üçüncü bölümünde yer alan Sosyal ve Ekonomik Haklar, bazı anayasal belgelerde ve uluslararası anlaşmalarda, "ekonomik" kavramı öne alınarak düzenlenmekte, çoğu zaman "kültürel haklar"ı da içerecek şekilde ele alınmaktadır. Temel Hakların
 
ilk bölümünde yer alan "kişinin hakları", kişileri topluma ve devlete karşı koruyan nitelikte haklar olduğu halde, sosyal ve ekonomik haklar, kişilerin toplumdan ve devletten talepte bulunmalarına imkan veren haklardır. Bu sebeple, bunlara nitelikleri itibarıyla "isteme hakları" denilmektedir. Öte yandan, kişinin hakları karşısında devletin, müdahale etmeme, yapmama borcu olduğu için bu haklara "negatif statü hakları"; sosyal ve ekonomik haklar karşısında devletin bir yükümlülük altına girmesi, yani yapma borcu taşıması söz konusu olduğundan, bu haklara da "pozitif statü hakları" adı verilmektedir.


A. Sosyal Devleti Gerçekleştirmede Anayasanın Öngördüğü Araçlar

Sosyal devlet anlayışının uygulamada gerçekleşebilmesi için anayasada bazı genel araçların kullanıldığını görüyoruz. Bunlar çerçevesinde getirilen düzenlemeleri ele alalım.

1. Herkese İnsan Haysiyetine Yakışır Hayat Düzeyi Sağlamaya Yönelik Tedbirler: Sosyal devlet anlayışının temel hedefi bütün vatandaşlara insanca yaşanabilir, asgari bir hayat düzeyi sağlamaktır.

Bu hedefin gerçekleştirilmesi bakımından değerlendirilebilecek düzenlemeler şunlardır:

a.Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti

Anayasanın 49. maddesinde çalışma, bir hak ve ödev olarak düzenlenmiştir. Çalışma ortamı sağlanması ve işsizliğin önlenmesi bakımından bu madde, devlete görevler yüklemektedir. Bir sonraki maddede, küçüklerin ve kadınların çalışma ortamında korunması için bazı hükümler sevk edilmiştir. Kişilerin yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılması yasaklanmıştır. Dinlenme, çalışan için bir hak olarak belirtilmiştir.
Sendika kurma ve toplu iş sözleşmesi de bir hak olarak düzenlenmiş, grev ve lokavt haklarıyla ilgili ayrıntılı düzenlemeler 51, 53 ve 54. maddelerde anayasa hükmü olarak tespit edilmiştir.

b.Adaletli Ücret

Anayasanın 55. maddesine göre, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmelerini sağlamak için devlet, gerekli önlemleri alacaktır. Ancak maddenin son fıkrası, ülkenin ekonomik durumunu ücret belirlemede bir ölçüt olarak ortaya koyduğundan bazen adil olmayan ücretle karşılaşma ihtimali de ortaya çıkabilecektir. Anayasa Mahkemesi'ne göre de, "... anayasa, devleti işverenle işçi arasında ekonomik ve sosyal bir denge kurmak, sermayenin emeği ve emeğin sermayeyi sömürmesini önleyici tedbirler almakla yükümlü tutmuştur." (AMKD:6,27).

c. Sosyal Güvenlik Hakkı

Sosyal güvenlik hakkı Anayasanın 60. maddesinde düzenlenmiştir. Herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu, devletin bunu sağlamak üzere gerekli tedbirleri alması ve teşkilatı kurması gerektiği, maddede ifade edilmektedir. Çeşitli bakımlardan zayıf ve güçsüzlerin daha fazla korunmaya muhtaç olduğu düşüncesiyle, "savaş ve görev şehitleri"nin dul ve yetimleri, malul ve gaziler, "sakatlar", yaşlılar ve korunmaya muhtaç çocuklar için kendilerine yaraşır ve toplum hayatlarına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alma görevi 61. madde ile devlete yüklenmektedir.

Sosyal güvenlik hakkıyla ilgili bir kararında Anayasa Mahkemesi, Anayasada çizilen çerçeveyi değerlendirirken konuyu sosyal devlet anlayışıyla ilişkilendirmektedir: ". (D)evletin temel amaç ve görevleri arasında insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, kişiyi mutlu kılmak, onların hayat mücadelesini kolaylaştırmak, insan haysiyetine uygun bir ortam içinde yaşamalarını sağlamak gibi hususlar da yer alırlar. Gerçekten, yarattığı gelecek güvencesiyle bu mutluluğa hizmet eden araçlardan biri de kişinin sosyal güvenliğinin temin edilmiş olmasıdır." (AMKD:22,290-291). Özel korunmaya muhtaç kişilere değindiği bir kararında da Mahkeme şöyle demektedir: ". sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir. (H)ukuk devletinin amaçladığı kişinin korunması, toplumda sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin sağlanması yoluyla gerçekleştirilebilir." (AMKD:24,451).

d.Sağlık, Konut ve Çevre Haklar

Çalışma ve sosyal güvenlik haklarına ilave olarak sağlık, çevre ve konut haklarıyla ilgili düzenlemeler de anayasada yer almaktadır. Anayasanın 56 ve 57. maddelerinde, kişilerin sağlıklı ve dengeli bir çevrede, beden ve ruh sağlığı içinde hayatlarını sürdürmeleri için gerekli tedbirleri alma, konut ihtiyacının karşılanmasına yönelik planlama ve tedbir alma da devletin görevleri arasında sayılmıştır.

e.Eğitim ve Öğretim

Asgari kültürel imkan ve hakların sağlanması insan haysiyetine yaraşır asgari bir hayat düzeyinin gereği olarak görülmüştür. Bu çerçevede, temel eğitim ve öğretimin mecburi ve parasız oluşu anayasada düzenlenmiştir. Eğitim ve öğretim, 42. maddenin başlığı göz önüne alındığında, sadece bir hak değil, bir "ödev" olarak da düzenlenmektedir. Temel ilke olarak, kimsenin eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamayacağı dile getirilmektedir. Sonraki maddelerde bu ilkenin kapsamını uygulamada önemli ölçüde daraltan bazı hükümler getirilmiştir. Önce, "öğretim hakkının kapsamı kanunla belirlenir", denilerek, kanuna her bakımdan mutlak bir sınırlama yetkisi tanınmıştır. Sonraki fıkrada, eğitim ve öğretimin "Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre yapılacağı, devletin gözetim ve denetiminin esas olduğu belirtilmiştir. Aynı fıkrada, belirtilen esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz, denilmek suretiyle, eğitim ve öğretimin içerik bakımından denetiminde geniş bir alan açılmıştır. Bir sonraki fıkrada ise, bu hürriyetin "anayasaya sadakat borcu"nu ortadan kaldırmayacağı dile getirilmektedir. 1982 Anayasasının, Başlangıç kısmından itibaren oldukça ayrıntılı şekilde ideolojik bir bakış açısı ortaya koyduğu, özellikle temel haklarla ilgili maddelerde, çeşitli atıflarla bu ideolojik yapıyı kurgulayıp koruduğu belirtilmelidir. Bu ayrı bir yazı konusu olmakla birlikte, anayasanın da esas aldığı "çağdaş bilim ve eğitim" anlayışıyla, kurgulanan ideolojik çerçevenin nasıl ve ne kadar bağdaşabileceği merak konusudur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek Protokolünde 2. madde eğitim ve öğretim hakkını düzenlerken, bir doktrin empoze eder şekilde ve özellikle ebeveynin dini veya felsefi inançlarına aykırı eğitim verilemeyeceği açıkça ifade edilmektedir. Türkiye Sözleşme'nin bu maddesine Tevhid-i Tedrisat Kanunundaki düzenlemeleri bir "çekince" olarak koymuş olmakla birlikte, eğitim ve öğretimin sadece teşkilatını düzenleyen, içeriğiyle ilgili bir hüküm taşımayan bu kanunun ne derecede sınırlayıcı olacağı bilinmemektedir. Türkiye'de eğitim ve öğretim hakkı bu boyutlarıyla uluslararası bir mercide henüz tartışılmamıştır.

İlköğretimin kız ve erkek bütün vatandaşlar için parasız ve mecburi olduğu da anayasa hükmü olarak düzenlenmiştir. Diğer fıkralarda, özel okullarla ilgili hususlar, başarılı öğrencilere yardım ile eğitim ve öğretimin diline dair düzenlemeler yer almaktadır.

Anayasayla çizilen ve kanunlarla içi doldurulan çerçeve dikkate alındığında, hem yapı hem de içerik olarak eğitim ve öğretimin devlet tarafından belirlendiği, ebeveynin çocuklarını eğitme ve kendi değerlerini çocuklarına aktarma hakkının ciddi ölçüde sınırlandırıldığı görülmektedir. Anayasanın bu maddesinin "çağdaş bilim ve eğitim" esaslarına göre yeniden ele alınması, ana babaya kendi değerlerini çocuklarına aktarma imkanı tanıyan ve belli bir standardı aramakla birlikte özel öğretim kurumlarını içeriği belirleme bakımından serbest bırakan bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.

2. Vergi Adaleti

Anayasanın 73. maddesinde, kamu giderlerinin karşılanması amacıyla alınan verginin, kişilere mali gücü nispetinde yükleneceği ifade edilmekte, ikinci fıkrada, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacı olarak gösterilmektedir. Bu ilkeler geniş bir şekilde ve teleolojik bir yorumla ele alınırsa, vergi politikaları yoluyla, çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi almak suretiyle, sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkelerinin gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.

3.Kamu Yararının Korunması

Anayasa, 43, 44, 45, 46 ve 47. maddelerinde, "kıyılardan yararlanma"da; "toprağın verimli olarak işletilmesini koruma ve geliştirme"de; tarımın, hayvancılığın, tarımla ve hayvancılıkla uğraşanların, tarım ekonomisinin korunması ve geliştirilmesinde; gerekli olan hallerde kamulaştırma ve devletleştirmede, 1999 yılında yapılan değişiklikle de özelleştirmede kamu yararının korunması bakımından devlete görevler yüklemektedir. Anayasanın 1 69. ve 170. maddelerinde, ormanların ve orman köylüsünün korunması,1 71. maddede kooperatifçiliğin geliştirilmesi, 1 72. maddede tüketicinin ve 1 73. maddede esnaf ve sanatkarın korunmasıyla ilgili düzenlemeler de sosyal devlet anlayışıyla ilişkilidir.

Anayasa Mahkemesi de özelleştirme ile ilgili bir kararında, "devletçilik" ilkesi ve Anayasada öngörülen ekonomik anlayış ve devletin ekonomik hayata müdahalesi üzerinde durmuş, sonuçta özelleştirme ile ilgili 2983 sayılı kanunu anayasaya aykırı bulmamıştır. "... 1924 anayasasında 1937 yılında yapılan bir değişiklikle 'devletçilik' Türkiye Cumhuriyeti Devletinin niteliklerinden biri sayıldığı halde 1961 ve 1982 Anayasaları'nda devletçilik ilkesine yer verilmemiştir. Anayasa, liberal bir iktisadi politika takibine elverişli olduğu kadar karma bir iktisadi politika takibine de müsaittir. Devletçiliğin sosyal devleti gerçekleştirmenin tek aracı olmadığı vurgulanmalıdır." (AMKD:21,222). Mahkemenin, bir kararında, mülkiyet hakkı ile ilgili olarak dile getirdiği ifadeler de ilgi çekicidir: ".sosyal nitelik taşıyan mülkiyet hakkının toplum ve toplum yararıyla doğrudan ve yakından ilgili olması karşısında bu konuda, bireyle toplum yararının karşılaştığı durumlarda, toplum yararının üstün tutulması tartışılamayacak kadar açıktır." (AMKD:25,291).

4.Planlama

Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı planlamak da devletin görevleri arasında sayılmıştır. Anayasanın 166. maddesindeki planlamayla ilgili düzenleme, 1961 Anayasasına göre daha fazla ekonomik amaçlı görünmektedir. 1961 'deki metin sosyal amaçlı bir planlamayı öngörmekteydi.
Bir sonraki maddede piyasaların denetimiyle, özellikle tekelleşme ve kartelleşmenin önlenmesi suretiyle serbest rekabet ortamının sürdürülmesini sağlama görevi de sosyal devlet anlayışının bir yansıması olarak kabul edilebilir.
 
5. Sosyal Haklar

a.Ailenin Korunması

Anayasanın 41. maddesinde, ailenin Türk toplumunun temeli olduğu, 2001 yılında yapılan düzenlemeyle de, "eşler arasında eşitliğe" dayandığı belirtilmiştir. Aileyle ilgili devlete görevler yükleyen ikinci fıkrada, ailenin huzur ve refahının sağlanması, özellikle ana ve çocukların korunması için gerekli tedbirlerin alınmasından söz edilmektedir. ilginç bir şekilde, "aile planlamasının" öğretimi ve uygulanmasını sağlamak da bir anayasal görev olarak devlete verilmektedir.

b.Gençliğin Korunması

Anayasanın 58. maddesi, gençleri, "alkol düşkünlüğü"nden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alma görevi devlete yüklenmektedir. Birinci fıkrada ise, gençlerin, "müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini" sağlamak üzere tedbir alınması öngörülmektedir.

c.Sporun Yaygınlaştırılması

Anayasanın 59. maddesine göre, devlet sporun kitlelere yayılmasını da teşvik eder.

d.Yurtdışında Çalışan Vatandaşların Korunması

Anayasa, yabancı ülkelerde bulunan vatandaşları da dikkate alarak, bunların aile birliği, çocuklarının eğitimi, kültürel ihtiyaçlarının karşılanması, sosyal güvenlik haklarının sağlanması, anavatanla bağlarının korunması ve dönüşlerinde yardımcı olunması bakımından devlete görev yüklemektedir.

e.Tarih, Kültür ve Tabiat Varlıklarıyla, Sanat ve Sanatçının Korunması

Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarını ve değerlerini (madde 63), sanat ve sanatçıyı (madde 64) korumak için de gerekli tedbirleri alır.

B. Sosyal Hakların Gerçekleştirilmesinde Sınır

Anayasanın 65. maddesi sosyal hakların sağlanması ve gerçekleştirilmesi bakımından bir sınır öngörmektedir. Buna göre, devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasada belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun bir öncelik sıralamasıyla, ama mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirecektir. Bu bakımdan, sosyal haklarla ilgili çizilen çerçeveyi mutlak kabul etmemek, bunun bir ideal çerçeve olduğunu düşünmek gerekir. Kişiler için devletten talepte bulunma imkanı veren bu haklar 65. maddedeki sınır dikkate alınarak değerlendirildiğinde, bir teorik söylemden ibaret sayılabilir.

Sonuç

1 982 Anayasası, pek çok hukukçunun da dile getirdiği gibi, bir ideolojisi, felsefesi olan bir anayasadır. Anayasada yer alan hükümlerin bağımsız bir şekilde değerlendirilmesi, bu felsefe dikkate alınmadan yorumlanması doğru değildir. Bu sebeple, yukarıda, mümkün olduğu kadar anayasanın temel felsefesini devre dışı tutarak yaptığımız değerlendirmeler, haklarla ilgili sınırı belirtirken ifade ettiğimiz gibi, ama özellikle anayasanın başlangıç kısmında ve bazı temel maddelerinde yer alan anlayış karşısında bazı sorunlar ortaya çıkartacaktır. Her şeyden önce anayasa, sık sık kullandığı üzere, "bu anayasada gösterilen" ibaresiyle, ne temel hakları ne de sosyal ve ekonomik hakları "mutlak" anlamda ve evrensel nitelikte kabul etmektedir. "Bu anayasada çizilen çerçeve"yi ve bütün konularda ortaya konan felsefeyi dikkate almak zorundayız. Bu bakımdan, sosyal devlet anlayışı ve sosyal adalet ilkesi çerçevesinde anayasada dile getirilen düzenlemelerin, sosyal hakları mutlak anlamlarıyla değil, bir ideolojik pencereden tanımlanan ve yorumlanan biçimiyle düzenlediğini ifade etmek gerekir. Belki daha da ileri giderek, anayasada düzenlenen sosyal hakların, temel ideolojik çerçeveyi gerçekleştirmede bir araç olarak algılandığını ve bu sebeple ayrıntılı olarak düzenlendiğini belirtebiliriz. Haklarla ilgili genel ve özel sınırlama maddeleri bu fikri destekler görünmektedir. Anayasada sosyal devlet anlayışını tasvir etmeyi amaçlayan bu çalışmada eleştirileri sınırlı tutmak, başka bir çalışmaya havale etmek doğru olacaktır.

Mustafa Şentop
Doç. Dr., Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

Bibliyografya
Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, çeşitli sayılar. (AMKD)
Akad, Mehmet 1992, Teori ve Uygulamada Sosyal Güvenlik Hakkı, istanbul
Göze, Ayferi1980, Liberal, Marksist, Faşist ve Sosyal Devlet Sistemleri, istanbul
Özçelik, Selçuk 1983, Anayasa Hukuku Dersleri, istanbul
Özbudun, Ergun 1995, Türk Anayasa Hukuku, Ankara
Soysal, Mümtaz 1987,100 Soruda Anayasanın Anlamı, istanbul
Tunaya, Tarık Zafer 1975, Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hukuku, istanbul
Tunaya, Tarık Zafer 1982, "Cumhuriyet Dönemi Anayasalarında Sosyal ve Ekonomik Haklar", Çağdaş Anayasalarda Sosyal Haklar, istanbul

 
Diğer Yazılar...